25 Aralık 2014 Perşembe

Güçlüyüm Ben.

Sabah Şerifleri gelmiş.
Yanı başıma kurulmuş bugün.
Hoş gelmiş kendileri...

Bugün,gün aydınlık.
Beni şereflendirmek için bir o kadar çoşkulu.
Bugün güçlüyüm.

İnsanın kendisinin bile algısının dışındaki güç bu.
Fırtınalar dinmiş.
Delirten sesler susmuş.
Kendi karanlıklarım beni sarmalamayı bırakmış artık.
Bugün güçlüyüm. 

Göğüsümün tam ortasındaki gümbürtüde ne?
Senfoni orkestrası ile sahnede sanki.
Uzun zamandır seni bekliyordum. Hoş geldin.
Bugün güçlüyüm ben.

22 Aralık 2014 Pazartesi

Cehennem...



Kendi cehennemimdeyim,
Kaçıncı arafım bilmiyorum.
Cennet nerede idi ?
Yolunu kaybetmek böyle bir şeydi.
Bu evrende bile kendimizin yarattığı yada etkileşimlerimizden yarattığımız cehennemlerimiz ve cennetlerimiz var.
Fiziksel boyutları çoktan aşmış,ruhsal olarak periyotlara karışmışız.
Cennet ile söyliyebileceğim yada tanımlayacağım bir şey yok.Cennet çok fazla ihali gibi.Cehennem gibi bir gerçek varken.
Sanki cehennem duvarlarımız yan yana. Geceleri uğultularımız biri birine karışıyor gibi.Cennetten hiç haber yok.
Üstümüze ay ışığı yansıyor. Buruk,sisli bir o kadar nemli. Güneş cennete bahşedilmiş. 
Cehennemim de çayır çayır yanıyor.
Her hatam ve her yanlışım ile kavruluyorum.
Köşelerim çoğalıyor,her çarpışımda canım kanıyor,
Daha çok öfkeliyor, daha çok ihtetleniyorum.
Köşelerim daha çok çoğalıyor.Canım daha da çok açıyor.
Cehennem kör ediyor insanı,kendini affetmeyi başaramıyorsun. 
Öfke içine çekiyor her seferinde. Hapsediyor.
Çıkış yine sende saklı bir denklem. 
Affetmeyi ve devam etmeyi öğretmelisin kendine. Önce kendini sonra sıradakileri.

7 Aralık 2014 Pazar

Ayma.

Yanlış kişiyi sevdiğini anladığında.
Ruhun kaçar,bedeninle kalırsın.
Düşüncelerin konuşur sadece,Kalp lal olur.
Sevgini arar durusun,çoktan firar etmiş bulursun.
Nereden esmişti bu ayma.
Hiç bir his tanıdık gelmezken.
Siluetin bile yabancı.
İçin soğuk mermerimsi  artık.
Duygu öldüğünü nasıl fark ettirmez mi?
İnanç bu kadar büyük müydü?
Gözlerimi kör edecek kadar.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Yağmur


Deli gibi susanır mı ?
Susanırmış, alevlerde yanarken.
Dinmezmiş ızdırap,gözlerde hapsolunca.
Her soluk sana bağımlı kılarken, sensiz nefes zehirmiş.
Her şarkı sen barındırırmış, Gök yüzü senin suretinmiş meğer.
Özlemek varmış kader de. Yokluğuna eşlik etme de.
Her gece bir kaç kadehe dem vurmak, vururken de tüten bir sigaraya bağımlı olmak.
Sesiz artık sokaklar,kış vurmuş sokak ambalarına hepsi sisli artık.
Yağmurları bekliyoruz. 
Dinmek için,sakinleşmek için, belki biraz da arınmak için.

30 Kasım 2014 Pazar

Özledim...

Sadece bir gece kollarında uyumak isterim.
Bir gece huzurun koynunda.
Bileyim ki aynı nefesi soluyorum.
Bileyim ki tenin tenimde , dudakların dudaklarımda.
Sadece bir gece kollarında uyuyayım.
Kokunu son kez içime çekeyim.
Son kez benliklerimiz karışsın birbirine.
Sen de elveda ben diyeyim sonsuzluk.
Öyle özledim ki,
Sadece sancın var içimde.
Deli deli esen rüzgar gibisin, durduk yere aklıma esen.
gitsen ayrı dert kaldan bas belası.
Özledim işte.
Gitme desem kalır mıydın.
Sen benken biz olur muyduk. 
Olsa idi yan yana iyi dururduk.
Özledim.
Bir mum ışığında , bir kadehte, bir sen eksiksin.
Özledim lanet olasıca...

28 Kasım 2014 Cuma

Hayat

Hayat,
Evet hayat.
Yapmam dediğini yağtığın,
Düşmem dediğinde düştüğün
Ağlamam dediğinde bağıra çağıra ağladığın.
Evet hayat.

Büyük konuşmanın karşılığı hayattır.
İnsanın fıtratında koca koca laflar etmek.
Gerisi hayatın oyunudur. 
Karşına çıkan.
Evet hayat.

Hani derler ya ,İnsan plan yaptğında tanrı gülermiş.
Ya bir gün acırsa ve hayat rayından fırlayıp denk gelirse.
O zaman dileklerin semada dans etmez mi?
Evet oda hayattır.

Bir ipte iki cabaz oyarsa eğer,
Hayat gelir ipi ayaklarına dolar düğüm olur.
Belki biri kurtulur kader olur oda.
Hayat işte.

Çabalamak iç güdüseldir. 
Bazen çok denersin,kapıları zorlarsın.
Olmaz, ama denemeden de bilemezsin.
Belirsilikler içinde belirler her şeyi hayat. 
Evet hayat.

Bazen sadece hayat deyip geçmeli.
Evet hayat.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Nadas

Nadasa bıraktım her şeyi. 
Seni, kendimi,işi,aşı,aşkı.
Köklerim kurudu,cansız, bir o kadar da halsiz. 
Dinginliğe susamış her şey.
Yetişmeye çalışırken kayboluyormuşum.
Bıraktım nadasa.
Baharı görür müyüz, kısmet.
Seni nadasa bırakır mıyım bilemem.
Yeşermeni ister miyim bilmem. 
İsteye isteye bile bile kurumana izin verebilirim.
Bir kök ölür,yenisi yeşerir nadastan sonra.
Bu toprak nadasta bu sene. 
Silkelenip kendine gelmesi gerekir. 
Ayıklamalı gereksizleri bünyesinden,
Zehirli sarmaşıkların dan arınmalı bu nadasta.
Bahara hazırlık, yeşermek için.
Haydi hayırlısı.

23 Kasım 2014 Pazar

Savaş

 Aylar kışa dem vurduğu bir akşam kendimi bir tiyatro sahnesini seyrederken buldum. 
İç savaşın ortasında kalan bir ailenin dramını anlatıyordu oyun.
Bir savaşın koca bir ülkenden başlayıp en küçük çekirdek aileyi nasıl yerle bir ettiğini.
Savaşın bedensel bir eylem olması yanı sıra nasıl bir psikolojik savaş olduğunu, Normal düzende yapamayacağın şeylerin zamanı geldiğin de olağan karşılayabileceğin bir yıkım olduğu.
Babaları savaşan giderken anne ve iki kızı evde yaşamak dendiği sürece yaşamaya çalışmaları.
Hava soğuk kasvetli, savaşı haklı çıkarırcasına. Yoksulluk boyut değiştirmiş ve başkalaşmış yok olmanın eşine çoktan dayanmış.
Küçük kızın aklında bir baba hayali barındırıyor halen. Anne, ölmüştür diye düşünmekten kendini alamıyorken büyük kız çoktan bu durumu kabullenmiş halde.
Sosyal statüler boyut değiştirmiş. insanlar ,savaşın verdiği sadistliği benimsemiş. Bunu iliklerine kadar işlemişler.
Oyun sahnesi o kadar güzel yansıtmış ki olayı, dekoru, oyuncu ile içene çekerken, yüzleşmekle de korkutuyordu.
Derme çatma bir ev, su taşımak için bidonlar, tenekede yakılan ateşler, geceyi aydınlatabilecek zar zor yanan bir mum. Yemek zevkten çok artık bir ihtiyaç, seçme sansın yok ne bulabildiğin ise o lüksün.
Evet, savaş gelmiş vurmuş her şeyi.
Oyunda en çok etkileyen sahne değişimlerinde sahneye yansıtılan çocuk resimleri idi.
Çocuk ne anlar savaştan dediğinde, çizdiği eğri büğrü çizgilerin insana nasıl bir dehşet yarattığını anlatmak imkansızdı bence.
Hafızama kazınan ilk resim; el ele tutuşmuş çocuklar, sonra bir halka içine almış. Her şey normal gibi, çizimin nereye gideceğini bilmiyordum fakat kötümser değildim. Taha ki çemberin ve çocukların üzerini çarpı işareti çizerek vurulmak üzere bir hedef gibi göstermesine kadar. Bir çocuk çizmişti bunu ve savaşın ne olduğunu sindirmişti küçücük bünyesine.
Evet, Savaş vardı.
İnsanlıklarını yine de unutturmamıştı. Pille çalışan radyo tükenmesin diye sadece bir şarkılık çalınıp deli gibi dans edebiliyor ve gülmeyi başara biliyorlardı. Geceler yakıcı soğukla geçiyor, karanlıkta kapıyı kimin çalacağı bilinmiyordu.
Gündelik hayatta dışarıda kıyamet kopabilir ama bir ailede anne ve kız, kardeş ve abla kavgaları süre gelen geleneğini sürdürebilir. Bazı şeyler hiç değişmez ve aynı kalması gülümsetebilir bile.
Küçük olan kız, 13 yaşında her şeye hevesli, istekli çoğu zaman fazla dobracı, zaman zaman isyankar, kimi zaman halen çocuk.
Evdeki sıcaklığı o besliyor gibi, Bir çocuk sesi nede olsa. Işıldayan.
Büyük olan kız, yaşamın yüklerini daha fazla omuzlarında hissediyordu. Haksız sayılmazdı da, savaş kol geziyordu bu yetmez gibi benden işçiliği üstüne binmişti. Her şeyi sindirmek zor ama nefes almaya çalışmak , direnmek ve beklemek.
Sahne değişiyor; Farklı bir resim daha yaşıyordu. Elinde şemsiyesi olan küçük bir kız. Bulutları delen savaş uçakları geçiyor, geride bıraktıkları bombaları. Bize küçükken öğretilen gökten yağanlar dan şemsiye ile korunulduğuna.
Ya bombalardan ?
İki sene sonra baba eve döner. Aile şaşkın afallamış. Bir şeyler farklı idi ama  anlamlandıramama vardı hep.
Sevinç buruk kalmıştı. Baba kör olmuş bakıma muhtaçtı. Olanaklar kısıtlı olunca sevinmek bir yerde kalsın, gelmemesi yeğler gibi diler.
Herkesin kendince bir kaçış planı vardı.
Küçük kız, babasına bakmaya hevesli, abla başka bir ülkeye gitmeye, anne kocasının kardeşi ile bir hayat kurma çabasında.
Savaş olsa da hayatlar kendi işlerinde yönelene biliyor.
Bağ kurmak zor öyle zamanlarda, ölmek alışa gelmişse eğer, bilinir ki bugün var isek yarın olmama olasılığımız çok yüksektir.
Küçük kız bir akşam babasına bir şey söylemek istiyordu. Anlatmak onun için zor duymak babasını için olacaktı.
Ablasını izlediği akşamı anlatmaya başladı,karanlıkta uzun yol  aldıklarını,ablasının  gittiği yere kadar fark etmediğinden  bahsetti.
Bir evden bahsetti, köhne yıkıntı bir evden. Ablası içeri girmişti  bir kadınla oturmuş konuşuyordu. Dayanamayıp oda içer girmişti. Ablasının bütün püskürtmelerine rağmen gitmek istememişti. Ablası bir adamla bir odaya çekilmişti.  
Baba dinlerken git gide dehşete kapılıyordu. Yüzü her kelimede şekil değiştiriyor, şaşkınlık ve üzüntü arasında gidip geliyordu.
Sonra kadının bir adamla konuştuğunu görebiliyordu. Ona bakıp konuştuklarından ondan bahsettiklerinin farkında idi, yavaşça yaklaştı.
Adam, kadına çok küçük olduğu olamayacağından bahsediyordu. Kadın ilk seferi olduğunu söyle.
Kız şaşkındı fakat oyalarının farkında idi yinede çocuktu. Olaylara ayak uydurmaya çalışıyordu.
Adam kafası ile yukarı işaret ediyordu. Sakince ite hat ediyordu. beraber yukarı çıkıyorlardı.
Kız anlatırken gözleri halının desenine kitlenmişti. Her bir deseni aklına kazıyordu. Babasına yüzüne bakamıyordu. Baba titriyor,kendini suçluyordu. Dudaklarını ısırıyordu sessizce.
Küçük kız son bir kez derin bir nefes aldıktan sonra , adamın ona ne yaptığını anlattı. 
Elinden çocukluğunu alındığını, küçücük avuçlarına kadınlığını bırakıldığını o zaman fark etmişti. 
Sahne karar..
Savaş; din, ırk, mezhep ,cinsiyet fark etmeksizin yakar,kül eder. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. 

18 Kasım 2014 Salı

Emanet

Emanet ettim seni limanlara.
Dalgalarla  yıkan,
Esen rüzgarlar ile seslen diyarlara diye.
Emanet etmek zordur. İnsanın çağresizliği dile gelir hep.
Acıtır, sancır ama korunaksız bırakmaz hiçbir zaman.
Gündüzleri  kedime sakladım.
Gecelere  emanettim, dostun cok olsur diye.
Ay ile dertleşir , yıldızlara göz kırparsın.
Bir ana ağıtı gibi idi emanet etmek seni.
Dağ gibi durmak için çabalarken, parçalara bölünmekti.

Her nefeste.

2 Kasım 2014 Pazar

Yollar.

Uzun yolları hep sevdim.
Nereye vardığının bir önemi yoktu.
Giderken geride bıraktığım yolları sevdim.
Yol kenarlarında ki evleri, irili ufaklı ağaçları,
Boş arazileri kaplayan gelincikleri,
Güneşe yüzünü çevirmiş ay çiçeklerini sevdim.
Harabe barınakları, unutulmaya yüz tutmuş çeşmeleri,
Sığ dereleri, döküntü aş köprüleri sevdim.
Yaşanmışları içine sindirmiş, yolcusuna eşlik eden yolları sevdim.

Yeşilin ahenk verdiği boylu boyunca serilen tarlaları,
Çapa yapan teyzeleri,
Sahsına münhasır köy yollarını sevdim.

Yolların özlem barındırmasını,
Varmanın heyecanını sevdim.
Nereye gitsem,yolların sana varmasını sevdim. 

31 Ekim 2014 Cuma

Cümle


Tüketilmesi gereken cümlelerim var.
Saçılması, savrulması gereken.
Taşımak zor, yükü ağır.
Soluk aldırmayan cümleler.
Dile gelse bir bedende can bulabilen.
Sana kadar bendeler.
Seni bekliyorlar anlam kazanmak ,can bulmak için sadece seni.
Zaman ne kadar merhametli göreceğiz.

Ya dökülecekler, ya tozlu raflarda yerini alacaklar.

Zaaf

İnsanoğlu zaaflarının kurbanı olur çoğu zaman,
Hayatın da büyük aldanmalar söz konusu ise, her birinin altında zaaflarımız çıkar.

İç güdü sel  yada  dış güdü sel.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Kahraman

Kahramanım olur musun ?
Ben çoktan vazgeçmişken.
Ayak seslerin geldi önceleri.
Arkam dönüktü her şeye, seslerini dinledim.
Yüzün yüzüme değmemişti daha.
Karanlıkları mı böldün tek tek.
Kuyuları mı doldurdun sen.

Kahramanım olur musun ?
Denizine kavuşmuş yakamoz edasıydı bende ki.
Uyku düşmeyen gecelerime ay ışığı gibi düştün.
Yüzün yüzüme kavuştuğunda, huzuru bıraktın avuçlarıma.
Hoş geldin kahraman hikayeme.






27 Ekim 2014 Pazartesi

Feda

Bir sonbahar esintisi.
Her şeyi alıp götüren.
Ardında birkaç damla bıraktı sadece.
Derin kışın habercisi gibiydi yaşları.
Gelecek fırtınaları bekliyorum bugünlerde.
Uğultular korkutmuyor beni artık.
Kalbimi aldım kafeslere, üstüne sürgünler çektim.
Güvende kalsın diye.
Birkaç atımlık canı kaldı onu da sana feda edemem.

Gitmelisin, uğurlanmayı hak etmiyorsun, bu şehirde. 

25 Ekim 2014 Cumartesi

Mum

Mum  alevine kavuşunca yanar erir, bizde eridik.
Lime lime, ilmek ilmek.
Tükenmez sandığım, ölümsüzlüğe inanışımdı.
Tükendi, alevine kapıldım, gözlerim köreldi.
Görmedim, istemedim, inkar ettim, isyan ettim.
Sustum, bağırdım, kırdım, yıprattım her şeyi.
Ölümsüzlüğün deli saçması olduğu, yüzüme çarptı.
Eller ayrıldı önceleri, gözler kaçar saklanır oldu.
Eridik, ateşimiz sindi.
Can çekişleri sancılı.
Solukları ağır ve yavaşladı.
O gün geldi ve bizim ateşimiz söndü.

Ve biz öldük.

24 Ekim 2014 Cuma

Toz



Hiç aldanmaları ve yenilgileri topladın mı?
Bir ömür ediyor.
Önceleri kanıyor yaraların , kabuk bağlıyor sonra hınzırlık edip yaranı kaşıyorsun.
Zaman geçtikçe savaşmaktan yoruluyor. Kaşımaktan vazgeçiyorsun.
Tozlanıyor her şey zamanla arada anılar geliyor hafifçe üflüyorsun üstlerini.
Tozlar havalanıyor ve senaryosundan birkaç kare anımsatıyor. Tebessüm ediyorsun.
Kabuğun gittikçe kalınlaşıyor. Katmanların arttıkça omuzlarında yük artıyor aslında.

Boş vermişlikle arkadaş, kimi sofralarla sırdaş oluyorsun. 

18 Ekim 2014 Cumartesi

Usulca


Kalbim  bölünmüşken,derin derin sızlar.
Yaralarım kapanmadan yenileri açılırken.
Kime aitim hiç bilemedim..
Yanımda ol, ellerimi sıkıca tut istedim.
Ben ağlarken omzunda avut istedim beni.
Gözlerime bakarken, benliğimi keşfet istedim.
Usulca sev istedim..

Gri ve Sis



Gri bulaşmış göklere,
Martılar denize dökülmüş.
Elle tutulur hali kalmamış vapurların.
İnsanların yüzleri silikleşmiş.
Deniz küsmüş her şeye, sislere gömülmüş bu günler de.

Sarhoş


Ateş ile şarap aşkı bizimkisi.
Kavurucu iç yakıcı hafif mayhoş.
Birleşince yüzlerimiz biz sarhoş.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Tezgah

Nefes alırken boğulmaktı.
Yaşananlar yanımdan sürüklenirken.
Haksızlıktı yapılanlar, sebebi susuşlarımın.
İçimde yıkılır buz dağları, parça parça kalıntılar geride kaldı.
İnanmak, aldanmakla eş değer olmuş.

Arka sokak pazarların da tezgâhlardaymış.

10 Ekim 2014 Cuma

Sevdim.



Sevdim!
Bağıra çağıra sevdim.
Hiç hesaplaşmadan ,kitabına uymadan sevdim.
Yandım belki döne döne ama sevdim.
Değer miydi ? Sanmam .
Sanmadım, kendime kızdım ama sevdim.
Sustum sevdim, ağladım sevdim, kızdım sevdim.
İşkence eder gibi sevdim.
Temime ruhuma ters olsa da sevdim.
İki ayrı hissi barındırarak sevdim, nefret ettim ama sevdim de.
Körü körüne bağlanmayı seçtim.
Sevdim!
Keşke sende sevseydin de her şey anlam kazansaydı.

Aşkın Nur YENGİ - Serserim benim

Aşkın Nur YENGİ - Serserim benim

8 Ekim 2014 Çarşamba

Yeniden Filiz


İçimde birikmiş su birikintileri..
Hepsi kirpiğimin  ucunda pusuda..
Telaşlı telaşlı bir yere yetişircesine süzülür sen giderken.
Sen giderken, her şey karma karış ,kaos hep.
Bir şehir yıkılmış, harabeleri can çekişiyorcasına..
Bilirim ki,  her yıkılmış harabenin yeni bir fet edeni olur.
Ayağa kaldıran, yaralarını saran,  ısıtan ve sarmalayan olur.
Zaman sancılı ve sürünürcesine olur.
Geçer hepsi,
Yıkılmış şehirde akan yaşlardan, çiçekler filiz verir,
Toprak hayat bulur, yeşerir tekrar .
Sadece zaman birazcık,

Yeniden kalkabilmek için.

2 Ekim 2014 Perşembe

Zar...


Merhaba kasvet kusan bir sonbahar sabahından,
Yeşil kırıntılar gibi kalmış ağaçlar koca binaların arasında.
Ben mi hayata bulanık camlardan bakıyordum  yoksa ta kendisi miydi acaba?
Önümde irili ufaklı  yollar, fallardan fırlamışcasına.
Hangisinden yol almalı seçmek ne mümkün, kader benle cilveleşirken.
Zarların düşeş gelmesi mucizevi olurdu, kutsanmışcasına.
Ürkekliğim içine çekiyor beni , her adımda.
Ne yeniye gücüm var, nede eskiyi tamir etmeye.
Ortalık darmadağın, kirli ve paslı.
Hiçbir şey içten değil.
Tavla da ki pullar gibiyiz siyah ve beyaz.
Kaç kaç gelirse denk geliriz.

Zarların oyununun bitmesini bekliyorum.

30 Eylül 2014 Salı

Kapı



Çok kapılar çaldım ama  sanırım en yanlışı sesin ki idi.
Açılmayacak kapıyı zorladım, içeri girmek için ne boşa harcanan nefesler verdim ben.
Ben hiç kapı önlerinde uyuya kalmadım, açılmayan kapıların zillerinin uğultusu olmadı kulaklarımda.
Her gün dönüp gitmek işin ayaklandım, her seferinde yenildim ve gene kapıyı çaldım. Açılmadı.
Kölelikten bir adım öteye gitmezdi bende ki.
Direnmek alışkanlık , âmâlık ezberletilmiş gibiydi.
Her çıkıntısını ezberlemiştim artık kapının, her eşik kıpırtısı, yürek kıpırtısına dönüşmüştü.
Kapımı aralandı yoksa?
O gıcırtı sesi miydi ?

Ve gitme vakti geldi.. 

26 Eylül 2014 Cuma

Buz

Gülerken ağlarım sızım sızım,
Fonda  Selami’nin ben hala deliyim hala sevdalısı çalar.
Pınarlarım dolup taşar, yüzümün iklimleri değişir.
Karanlık odalarda delirir, gözlerim çıkış arar süzülen ışıklarda.
Dalar dalar gider gözlerim boşluklara.
Dil susar, benliğim dua eder rabbime al içimden acıları.
Anlamsız sesler dönüp dolaşır etrafımda.
Sonra tek bir duble gelir, ortak olur dünyama.
Bir eski dost görmüşcesine dertleşiriz.
Bardak hafifçe kalkar, asaleti ile bir kere masaya vurulur nede olsa adettendir.
Her vuruş , bir yudum , bir çıkışı anımsatır.
En sevdiğin renk rakı beyazı , yaraya en iyi merhem  buz gelir o anlarda.

Sonra hülyalar gelir, lanet etmek ile tövbe etmek birbirine karışır. 

25 Eylül 2014 Perşembe

Nedir?


Yoruldun be gönül,
Nedir kendinle olan derdin.
Acıya secde etmekte nedir.
Kendini kanatmak, tuz üstüne tuz basmak da nedir.
Kabuk bağlamaz yaraların, sızım sızlatmakta nedir.
Solup da açmamak da nedir.
Kışa sevdalanıp, yaza küsmek de nedir.
Kalk gönül,
Ellerini silkele, bas ayaklarının üstüne,
Yol al, yeni istasyonlarda dur.
Yeniden dene, yeniden sev, yeniden hisset.
Ellerini başka insanların gönlüne değdir.
Esen rüzgarlara karşı dur, her şey etrafından akıp gitsin.

Yeniden şarkılar söyle, sevdiğini söylerken sadece fısılda.

23 Eylül 2014 Salı

Düşle Bir Çocuk Hikayesi




Bir çocuk hikayesi düşle,
Arnavut kaldırımlarına eşlik eden sokak simitçilerini.
Semtin kıraathanesini önüne dökülmüş amcaları.
Komşu teyzelerinin evlerinin önüne serdiği rengarenk kilimleri.
Şakırdayan çay kaşıklarını,teyzelerin bitmeyen kahkahalarının ve sohbetlerinin eşlik eden çekirdek çitlemelerini.
Gün,akşama vurduğunda bütün sokağı aydınlatan sokak lambalarını,
Yaşayan sokakları düşle.



Düşle bir çocuk hikayesi,
Yol kenarlarında,yıkık dökük boş araziler de oynayan çocukları.
Cam gibi parlayan misketlerin yollara savrulmasını,Kız kaçıran seslerinin sessizliği deldiğini.
Yüzleri elleri çamur olan çocukların, yüzlerinin daha huzurla gülmesini.
Misketleri gibi parlayan gözlerini,gülüşlerinin kız kaçıranı bastırdığını.
Kocaman seven çocuklar onlar.



Bir çocuk hikayesi düşle.
Salçalı ekmek kıvamında gecen zamanları.
Dünyanın bir topun etrafında döndüğünü,
En tatlı meyvenin yan komşunun bahçesinde olduğunu,
Sekerken koşmayı,koşarken düşmeyi sonra durup delice ağlarken kikirdemeye başlamayı düşle.



Düşle bir çocuk hikayesi.
Anne sesinin cennetten fırlayan kuş oluşunu.
Balkondan seslenen anne seslerini,
Babanın sokak basında belirmesinin ve koşmak deme olduğunu,
Yaşayan ve hisseden çocuk hikayelerini düşle.
Belki o zaman içindeki çocuğa seslene bilirsin,düşle...


Yağmur


Yağmurdan sonra güneşi değil,güneşten sonra yağmuru beklemekteyim,susamış toprağın yağmuru her zerresinde kadar  kendine hapsederken ki hazzı ile etrafa yaydığı kokusunu solumak için. Neden baştan çıkarıcıdır o salınan koku,bedenini ıslatan yağmurun altında özgür bıraktığı ruhunun baş dönmesidir.
Yağmurun cömertçe serpiştirdiği parçalarının düştüğü ahenk ki yakalamak somut maddelerde çokta olasıdır yalın gözle fark etmek,Zerrede muhteşemliktir. Bir yaprak tanesinde gördüğün damlaların oluşturduğu saydam sanat.Bir yalnız kalmış bakanı olmamış bir pencerede süzülen masum damlalar.Kendine kendinden biraz daha katmak istediğinde denize haşince kendini  bırakır.Duygu doygunluğunun yaşandığı yaşandığı nadir,sayılı zaman aralıklarıdır.
Bir çok insan yaşamında yeni bir başlangıç,yaşam vaat eden yaşam suyu,baharın habercisi,güzün gelişinin tellalı,duyguların tam ortası gibidir yağmur.
Tamda duygularımın ortasında iken,gerçek beni çırılçıplak ortada bırakan tamda öyle bir yağmurdu. Zamanın içinde bir zaman dilimin de,
Aklımda ne tarih nede saat barındırdım o ana ait. Bana kalan yağmur ve getirdikleri kaldı.

18 Eylül 2014 Perşembe

Gök Gürültüsü


Karamsar bir hava hakimdi tüm benliğimde,
Gökleri  deler şimşekler  isyanı yıkar geçer de  yağmamak için direnir hep,
Nereye tutunacağını bilmez eser gürler , kızgın ve dik başlı.
Asilik nereden kalma ?
Hangi yaşanmışlığım sancısı bu ?
Yüzlerce  bebek  doğmamışçasına.
Yağmak ne mümkün. Sımsıkı sarılmışken anne bağı  gibi .
Ruh, beden kadar dayanamazken bu şiddete ,
Bardaktan boşalırcasına kana kana yağmak ister.
Arınmak yeniden filizlenmek, yeni doğan güneşi selamlamak ister.
Neydi her şeyi bu kadar dizginleyen, kilitler altında tutan.
Döndüm hesap sordum tek tek içime.
Sus sadece, bütün duygular eğdi başını ,
Sessizce seni fısıldadı.

Sen vardın içimde, yüreğime oturan sen sadece.

Peki,
Gidiyor musun şimdi,
Her şeyi öylece darmadağın bırakıp,
Beni sonbahara rüzgarlarına emanet eder gibi.
Sessizce tek kelime etmeden,
Emanet saklayacağım tek bir kelime bırakmadan, Peki

Aklım da küçük zamanlar dilimleri,
Boyumdan büyük duygular ve koca koca özlemler.
İlk koku ,ilk öpücük , ilk sarılış, İlk tutku ve ilk peki.
Hepsi bir çilingir masasının etrafında toplanmış
Seni –beni  biz yapmaya çalışırken, aşka meşk ediyorlar.  

Onlar  daha  çakır keyifken , biz çoktan yol ayrımına varmışız.

16 Eylül 2014 Salı

Uzaklığımız mesafeler değil bizim.

Yüreklerimize dokunamayan ellerimiz.

Sızlayan Göz Pınarlarımız.

İlk öpüş teki ilk çekilen kokunun kaybı aslında.
Seni başka mevsimlere emanet etmek.

Bir çocuğun masumiyetini çalmak gibi acımasız.

Esecek olan meltemleri bekliyorum her mevsimde.

Bu sefer benim mevsimim olsun diye..

Yeniden Denemek...




Bir günah çıkartma ayini olsa ,

Ben bütün aşklarımı çıkartmak isterdim benliğimden,

Boş ama umutlu olurdum her şeye aç ve şehvetli,

Yeniden denemek,Yeniden arzulamak,hiç yaşanmamışcasına.

Dudaklar taşmaya hazır bir volkan olurdu.

Ben bu kadar vazgeçmemiş olsa idim...

SANAT


Sanat;  günümüz de  yansıması yüksek , ego , toplumdan soyutlanma, var olan düzene ve akışa karsı olma iç güdüsü. 


 Alternatif oluşturmak ve büyük harfle kendini ifade özgürlüğüne bürünmek olmuşken, normal sınıfa özgü yada normal diye nitelendirilen sıradan kişilikler sanattan anlamaz yada sanatçı olamaz gibi gösterilmesi,toplumun tamamen itelenmiş bir iç güdüsü dışından başka bir oluşum değildir.



 Sanatı anlamak ne sınıf ne ekonomi nede cinsiyet veya dünyanın en iyi sanat şehrinde ikamet etmekten geçmiyor.


Sanat ; tamamen insan vizyonun, hayal gücünün ,empati nezaketinin en önemlisi saygı duyma meziyetine sahip olması ile doğru orantıda olması sanata tam  manası ile  anlam kadar. 



Sanat, yüzyıllarca geçmişi olan ve o yıllar arasında büyük sanatcıların çıkması tesadüf müdür yoksa. 


Sadelik,yalınlık, sakinlik yüzyıllarına denk gelmesi sadece rastlantı mıdır.


Yapılan araştırmaların  çoğu dahi ve sanatcıların pekte normal olmadıklarıdır.. Diye bir savunma gelebilir ki,


 O cağlar da o sanatcılar toplumdan soyutlandıkları için kendilerini ifade etmek için sanatlarını icra ediyorlardı. 


O zaman bir anlam , yaşanmışlık ve duygu armonisi oluşturuyorlardı. Çelişki bir sanat oluşumunu yaratıyordu. 


Günümüz de  sanatın ne için  yapıldığı tam bir anlam kargaşası.Kendini ifade etmenin çok dışında seyrediyor ve çoğu insan sanatçı olabilmek için anormali oynuyor.


 Kime sanaçtı denmeli o sıfatın kime ait olduğu tam bir muamma .. 

  
En kötüsü bu sıfatı bizler bürüyoruz EGO mensuplarına.. Kimi Twitter sanatcısı kimi vücut sanatcısı kimi biz bilmeden bir ara sanacı olanlar...

Gercek sanat artık ücra köselerde , ismi kısık duyulan veya bizim duyamadıgımız, magazin ve basın yayın mecbalarında en okunmaz ve sorgulanmaz yerinde.. 


Eğer sanslı iseniz o küçük yazıları görebilir ve kısık sesleri duyarsanız bizde artık bır sanat sever ve sanatcıya değer veren kişilerin arasında iseniz..


Küçük yazılara ve kısık seslere değer vermeyi deneyiniz.


İlknur AKŞAN

Koca Elli, Kocaman Adam..

Koca Elli, Kocaman Adam..
Nasıl kocaman yürekli insan olunur.
Sevmenin koşulsuz ve  tamamen  yürek işi olduğunu..
Körce inanmanın saflık değil de insan kalmak olduğunu.
Her şey yıkıldığında buna da şükür demeyi öğrettin..
Koca Elli ,Kocaman Adam..

Sonra senli hatıralar edindim,
Küçükken teyip te çalan şarkılara eşlik ettik.
En sevdiğimiz tatlı pasta idi.
Zaman zaman uzun yollar bize eşlik etti..
Ben büyüdüm sen bana eşlik ettin..
Gölgen üstümde , sesin her yerde idi.
Senin asi, koca çeneli, hazır cevap  kocaman gülen kızındım..

Koca Elli, Kocaman  Adam..
Bulutlar geldi ansızın kara kara kocaman bulutlar,
Her yere bulutlara bulandı. Hisler çoğaldıkça çoğaldı.
Hüzün ve acı vardır da, bu başka bir şeydi, Hepsi benliklerinde evrim geçirmişti sanki.

Koca Elli ,Kocaman Adam..
Dünyanın senin etrafında değil de ,sen onun etrafında çark ettiğini anlattın.
Ölümün kapının önünde pusuda olduğunu , Ellerinde kayan hayatlar olacağını anlattın.
Her şey sessiz ,ölüm sessizliğinde olabileceğini , akanın sadece hızlı bir zaman olduğunu.
Elvedaların günlük değil de , bir ömürlük olabileceğini ,Özlemin nasıl can yakıcı olduğunu anlattın..
Sonra  koca elli, kocaman adam ,
Bütün hisleri alıp gittin yanında.
İnsanın nasıl kolu kanadı kırılmış o gün öğrettin,
Büyümenin yıllarca değil de bir günde olabileceğini.
Ağlayarak ta yürüne bileceğini, yanarken kor olmayı,
Ağız dolusu gülerken ,sessizce kan ağlamayı ,
Gündüzden çok geceyi sevmeyi öğrettin.

Koca Elli Kocaman Adam, 

Bilmediğim bir yerde olmak isterdim,

  • Konuşma başlangıcı: 9 Ağustos 2013
  • Ilknur Akşan

    Bilmediğim bir yerde olmak isterdim,
    Bir akşam üstü güneş uykusuna dalmadan ama rengini sarıdan çoktan atmış turuncuya bulunmasına da çok kalmamışken.. Fransa nın bir kenar mahallesinde sokağa saçılmış bir masada duraklamış tek kadeh bordo şarap eşliğinde etraf da tanımadığım onlarca yüz ile esinti de tenim de serin saten kumaş serinliği bırakmış ve ahenkine kaptırdığım aksan şenliğin de O an durmuş zamanın akmasına izin vereceğim sadece öylece zevk içinde gitmesine. Sadece tanıdık sen gelmelisin düşüncemde.. O anı senle paylaşmak yerine bencilce kendime harcamalıyım her saniyede ve bundan doyumsuz zevk almalıyım.. Bugünler için büyüttüğüm çocuğun haylaz – muzip gülüşünü bütün yüzüme yaymalıyım. Sadece sen tanıdık gelmelisin, uzaktan bir yerden hatırlıyor ama çıkaramıyor muş gibi saatlerce yada günlerce düşünmeliyim nereden hatırladığı ve sonra binlerce kez lanet etmeliyim hatıralarıma.. Tanıdık gelmelisin yıllar sonra bir cadde ortasında, yüzünde barındırdığın bilmediğim bir ifade ile yanımda gecen insanlar dan biri iken tanıdık gelmelisin uzun uzun bakmalıyım sana zamanın seni nasıl zalimce tükettiğine hayretler içinde kalıp inanamamış gibi tekrar tekrar bakmalıyım sana o ana kitlenip durmuş gibi zaman ,sana öylece bakmalıyım ne gördüğümü beynime kazarcasına , gözlerimin dolmasına izin verircesine bakmalıyım işte.. Seni son kez görürcesine içindeki birkaç parçanın dağılmasına izin vermeliyim, zamanın tükendiğini ve son zamanların çoktan koşup geldiğini bilerek sana bakmalıyım, Tek nefes seni soluyup yavaş yavaş nefes verir gibi sana bakmalıyım. Ve sakince hoşça kal demeliyim sana…