23 Kasım 2014 Pazar

Savaş

 Aylar kışa dem vurduğu bir akşam kendimi bir tiyatro sahnesini seyrederken buldum. 
İç savaşın ortasında kalan bir ailenin dramını anlatıyordu oyun.
Bir savaşın koca bir ülkenden başlayıp en küçük çekirdek aileyi nasıl yerle bir ettiğini.
Savaşın bedensel bir eylem olması yanı sıra nasıl bir psikolojik savaş olduğunu, Normal düzende yapamayacağın şeylerin zamanı geldiğin de olağan karşılayabileceğin bir yıkım olduğu.
Babaları savaşan giderken anne ve iki kızı evde yaşamak dendiği sürece yaşamaya çalışmaları.
Hava soğuk kasvetli, savaşı haklı çıkarırcasına. Yoksulluk boyut değiştirmiş ve başkalaşmış yok olmanın eşine çoktan dayanmış.
Küçük kızın aklında bir baba hayali barındırıyor halen. Anne, ölmüştür diye düşünmekten kendini alamıyorken büyük kız çoktan bu durumu kabullenmiş halde.
Sosyal statüler boyut değiştirmiş. insanlar ,savaşın verdiği sadistliği benimsemiş. Bunu iliklerine kadar işlemişler.
Oyun sahnesi o kadar güzel yansıtmış ki olayı, dekoru, oyuncu ile içene çekerken, yüzleşmekle de korkutuyordu.
Derme çatma bir ev, su taşımak için bidonlar, tenekede yakılan ateşler, geceyi aydınlatabilecek zar zor yanan bir mum. Yemek zevkten çok artık bir ihtiyaç, seçme sansın yok ne bulabildiğin ise o lüksün.
Evet, savaş gelmiş vurmuş her şeyi.
Oyunda en çok etkileyen sahne değişimlerinde sahneye yansıtılan çocuk resimleri idi.
Çocuk ne anlar savaştan dediğinde, çizdiği eğri büğrü çizgilerin insana nasıl bir dehşet yarattığını anlatmak imkansızdı bence.
Hafızama kazınan ilk resim; el ele tutuşmuş çocuklar, sonra bir halka içine almış. Her şey normal gibi, çizimin nereye gideceğini bilmiyordum fakat kötümser değildim. Taha ki çemberin ve çocukların üzerini çarpı işareti çizerek vurulmak üzere bir hedef gibi göstermesine kadar. Bir çocuk çizmişti bunu ve savaşın ne olduğunu sindirmişti küçücük bünyesine.
Evet, Savaş vardı.
İnsanlıklarını yine de unutturmamıştı. Pille çalışan radyo tükenmesin diye sadece bir şarkılık çalınıp deli gibi dans edebiliyor ve gülmeyi başara biliyorlardı. Geceler yakıcı soğukla geçiyor, karanlıkta kapıyı kimin çalacağı bilinmiyordu.
Gündelik hayatta dışarıda kıyamet kopabilir ama bir ailede anne ve kız, kardeş ve abla kavgaları süre gelen geleneğini sürdürebilir. Bazı şeyler hiç değişmez ve aynı kalması gülümsetebilir bile.
Küçük olan kız, 13 yaşında her şeye hevesli, istekli çoğu zaman fazla dobracı, zaman zaman isyankar, kimi zaman halen çocuk.
Evdeki sıcaklığı o besliyor gibi, Bir çocuk sesi nede olsa. Işıldayan.
Büyük olan kız, yaşamın yüklerini daha fazla omuzlarında hissediyordu. Haksız sayılmazdı da, savaş kol geziyordu bu yetmez gibi benden işçiliği üstüne binmişti. Her şeyi sindirmek zor ama nefes almaya çalışmak , direnmek ve beklemek.
Sahne değişiyor; Farklı bir resim daha yaşıyordu. Elinde şemsiyesi olan küçük bir kız. Bulutları delen savaş uçakları geçiyor, geride bıraktıkları bombaları. Bize küçükken öğretilen gökten yağanlar dan şemsiye ile korunulduğuna.
Ya bombalardan ?
İki sene sonra baba eve döner. Aile şaşkın afallamış. Bir şeyler farklı idi ama  anlamlandıramama vardı hep.
Sevinç buruk kalmıştı. Baba kör olmuş bakıma muhtaçtı. Olanaklar kısıtlı olunca sevinmek bir yerde kalsın, gelmemesi yeğler gibi diler.
Herkesin kendince bir kaçış planı vardı.
Küçük kız, babasına bakmaya hevesli, abla başka bir ülkeye gitmeye, anne kocasının kardeşi ile bir hayat kurma çabasında.
Savaş olsa da hayatlar kendi işlerinde yönelene biliyor.
Bağ kurmak zor öyle zamanlarda, ölmek alışa gelmişse eğer, bilinir ki bugün var isek yarın olmama olasılığımız çok yüksektir.
Küçük kız bir akşam babasına bir şey söylemek istiyordu. Anlatmak onun için zor duymak babasını için olacaktı.
Ablasını izlediği akşamı anlatmaya başladı,karanlıkta uzun yol  aldıklarını,ablasının  gittiği yere kadar fark etmediğinden  bahsetti.
Bir evden bahsetti, köhne yıkıntı bir evden. Ablası içeri girmişti  bir kadınla oturmuş konuşuyordu. Dayanamayıp oda içer girmişti. Ablasının bütün püskürtmelerine rağmen gitmek istememişti. Ablası bir adamla bir odaya çekilmişti.  
Baba dinlerken git gide dehşete kapılıyordu. Yüzü her kelimede şekil değiştiriyor, şaşkınlık ve üzüntü arasında gidip geliyordu.
Sonra kadının bir adamla konuştuğunu görebiliyordu. Ona bakıp konuştuklarından ondan bahsettiklerinin farkında idi, yavaşça yaklaştı.
Adam, kadına çok küçük olduğu olamayacağından bahsediyordu. Kadın ilk seferi olduğunu söyle.
Kız şaşkındı fakat oyalarının farkında idi yinede çocuktu. Olaylara ayak uydurmaya çalışıyordu.
Adam kafası ile yukarı işaret ediyordu. Sakince ite hat ediyordu. beraber yukarı çıkıyorlardı.
Kız anlatırken gözleri halının desenine kitlenmişti. Her bir deseni aklına kazıyordu. Babasına yüzüne bakamıyordu. Baba titriyor,kendini suçluyordu. Dudaklarını ısırıyordu sessizce.
Küçük kız son bir kez derin bir nefes aldıktan sonra , adamın ona ne yaptığını anlattı. 
Elinden çocukluğunu alındığını, küçücük avuçlarına kadınlığını bırakıldığını o zaman fark etmişti. 
Sahne karar..
Savaş; din, ırk, mezhep ,cinsiyet fark etmeksizin yakar,kül eder. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder