30 Eylül 2014 Salı

Kapı



Çok kapılar çaldım ama  sanırım en yanlışı sesin ki idi.
Açılmayacak kapıyı zorladım, içeri girmek için ne boşa harcanan nefesler verdim ben.
Ben hiç kapı önlerinde uyuya kalmadım, açılmayan kapıların zillerinin uğultusu olmadı kulaklarımda.
Her gün dönüp gitmek işin ayaklandım, her seferinde yenildim ve gene kapıyı çaldım. Açılmadı.
Kölelikten bir adım öteye gitmezdi bende ki.
Direnmek alışkanlık , âmâlık ezberletilmiş gibiydi.
Her çıkıntısını ezberlemiştim artık kapının, her eşik kıpırtısı, yürek kıpırtısına dönüşmüştü.
Kapımı aralandı yoksa?
O gıcırtı sesi miydi ?

Ve gitme vakti geldi.. 

26 Eylül 2014 Cuma

Buz

Gülerken ağlarım sızım sızım,
Fonda  Selami’nin ben hala deliyim hala sevdalısı çalar.
Pınarlarım dolup taşar, yüzümün iklimleri değişir.
Karanlık odalarda delirir, gözlerim çıkış arar süzülen ışıklarda.
Dalar dalar gider gözlerim boşluklara.
Dil susar, benliğim dua eder rabbime al içimden acıları.
Anlamsız sesler dönüp dolaşır etrafımda.
Sonra tek bir duble gelir, ortak olur dünyama.
Bir eski dost görmüşcesine dertleşiriz.
Bardak hafifçe kalkar, asaleti ile bir kere masaya vurulur nede olsa adettendir.
Her vuruş , bir yudum , bir çıkışı anımsatır.
En sevdiğin renk rakı beyazı , yaraya en iyi merhem  buz gelir o anlarda.

Sonra hülyalar gelir, lanet etmek ile tövbe etmek birbirine karışır. 

25 Eylül 2014 Perşembe

Nedir?


Yoruldun be gönül,
Nedir kendinle olan derdin.
Acıya secde etmekte nedir.
Kendini kanatmak, tuz üstüne tuz basmak da nedir.
Kabuk bağlamaz yaraların, sızım sızlatmakta nedir.
Solup da açmamak da nedir.
Kışa sevdalanıp, yaza küsmek de nedir.
Kalk gönül,
Ellerini silkele, bas ayaklarının üstüne,
Yol al, yeni istasyonlarda dur.
Yeniden dene, yeniden sev, yeniden hisset.
Ellerini başka insanların gönlüne değdir.
Esen rüzgarlara karşı dur, her şey etrafından akıp gitsin.

Yeniden şarkılar söyle, sevdiğini söylerken sadece fısılda.

23 Eylül 2014 Salı

Düşle Bir Çocuk Hikayesi




Bir çocuk hikayesi düşle,
Arnavut kaldırımlarına eşlik eden sokak simitçilerini.
Semtin kıraathanesini önüne dökülmüş amcaları.
Komşu teyzelerinin evlerinin önüne serdiği rengarenk kilimleri.
Şakırdayan çay kaşıklarını,teyzelerin bitmeyen kahkahalarının ve sohbetlerinin eşlik eden çekirdek çitlemelerini.
Gün,akşama vurduğunda bütün sokağı aydınlatan sokak lambalarını,
Yaşayan sokakları düşle.



Düşle bir çocuk hikayesi,
Yol kenarlarında,yıkık dökük boş araziler de oynayan çocukları.
Cam gibi parlayan misketlerin yollara savrulmasını,Kız kaçıran seslerinin sessizliği deldiğini.
Yüzleri elleri çamur olan çocukların, yüzlerinin daha huzurla gülmesini.
Misketleri gibi parlayan gözlerini,gülüşlerinin kız kaçıranı bastırdığını.
Kocaman seven çocuklar onlar.



Bir çocuk hikayesi düşle.
Salçalı ekmek kıvamında gecen zamanları.
Dünyanın bir topun etrafında döndüğünü,
En tatlı meyvenin yan komşunun bahçesinde olduğunu,
Sekerken koşmayı,koşarken düşmeyi sonra durup delice ağlarken kikirdemeye başlamayı düşle.



Düşle bir çocuk hikayesi.
Anne sesinin cennetten fırlayan kuş oluşunu.
Balkondan seslenen anne seslerini,
Babanın sokak basında belirmesinin ve koşmak deme olduğunu,
Yaşayan ve hisseden çocuk hikayelerini düşle.
Belki o zaman içindeki çocuğa seslene bilirsin,düşle...


Yağmur


Yağmurdan sonra güneşi değil,güneşten sonra yağmuru beklemekteyim,susamış toprağın yağmuru her zerresinde kadar  kendine hapsederken ki hazzı ile etrafa yaydığı kokusunu solumak için. Neden baştan çıkarıcıdır o salınan koku,bedenini ıslatan yağmurun altında özgür bıraktığı ruhunun baş dönmesidir.
Yağmurun cömertçe serpiştirdiği parçalarının düştüğü ahenk ki yakalamak somut maddelerde çokta olasıdır yalın gözle fark etmek,Zerrede muhteşemliktir. Bir yaprak tanesinde gördüğün damlaların oluşturduğu saydam sanat.Bir yalnız kalmış bakanı olmamış bir pencerede süzülen masum damlalar.Kendine kendinden biraz daha katmak istediğinde denize haşince kendini  bırakır.Duygu doygunluğunun yaşandığı yaşandığı nadir,sayılı zaman aralıklarıdır.
Bir çok insan yaşamında yeni bir başlangıç,yaşam vaat eden yaşam suyu,baharın habercisi,güzün gelişinin tellalı,duyguların tam ortası gibidir yağmur.
Tamda duygularımın ortasında iken,gerçek beni çırılçıplak ortada bırakan tamda öyle bir yağmurdu. Zamanın içinde bir zaman dilimin de,
Aklımda ne tarih nede saat barındırdım o ana ait. Bana kalan yağmur ve getirdikleri kaldı.

18 Eylül 2014 Perşembe

Gök Gürültüsü


Karamsar bir hava hakimdi tüm benliğimde,
Gökleri  deler şimşekler  isyanı yıkar geçer de  yağmamak için direnir hep,
Nereye tutunacağını bilmez eser gürler , kızgın ve dik başlı.
Asilik nereden kalma ?
Hangi yaşanmışlığım sancısı bu ?
Yüzlerce  bebek  doğmamışçasına.
Yağmak ne mümkün. Sımsıkı sarılmışken anne bağı  gibi .
Ruh, beden kadar dayanamazken bu şiddete ,
Bardaktan boşalırcasına kana kana yağmak ister.
Arınmak yeniden filizlenmek, yeni doğan güneşi selamlamak ister.
Neydi her şeyi bu kadar dizginleyen, kilitler altında tutan.
Döndüm hesap sordum tek tek içime.
Sus sadece, bütün duygular eğdi başını ,
Sessizce seni fısıldadı.

Sen vardın içimde, yüreğime oturan sen sadece.

Peki,
Gidiyor musun şimdi,
Her şeyi öylece darmadağın bırakıp,
Beni sonbahara rüzgarlarına emanet eder gibi.
Sessizce tek kelime etmeden,
Emanet saklayacağım tek bir kelime bırakmadan, Peki

Aklım da küçük zamanlar dilimleri,
Boyumdan büyük duygular ve koca koca özlemler.
İlk koku ,ilk öpücük , ilk sarılış, İlk tutku ve ilk peki.
Hepsi bir çilingir masasının etrafında toplanmış
Seni –beni  biz yapmaya çalışırken, aşka meşk ediyorlar.  

Onlar  daha  çakır keyifken , biz çoktan yol ayrımına varmışız.

16 Eylül 2014 Salı

Uzaklığımız mesafeler değil bizim.

Yüreklerimize dokunamayan ellerimiz.

Sızlayan Göz Pınarlarımız.

İlk öpüş teki ilk çekilen kokunun kaybı aslında.
Seni başka mevsimlere emanet etmek.

Bir çocuğun masumiyetini çalmak gibi acımasız.

Esecek olan meltemleri bekliyorum her mevsimde.

Bu sefer benim mevsimim olsun diye..

Yeniden Denemek...




Bir günah çıkartma ayini olsa ,

Ben bütün aşklarımı çıkartmak isterdim benliğimden,

Boş ama umutlu olurdum her şeye aç ve şehvetli,

Yeniden denemek,Yeniden arzulamak,hiç yaşanmamışcasına.

Dudaklar taşmaya hazır bir volkan olurdu.

Ben bu kadar vazgeçmemiş olsa idim...

SANAT


Sanat;  günümüz de  yansıması yüksek , ego , toplumdan soyutlanma, var olan düzene ve akışa karsı olma iç güdüsü. 


 Alternatif oluşturmak ve büyük harfle kendini ifade özgürlüğüne bürünmek olmuşken, normal sınıfa özgü yada normal diye nitelendirilen sıradan kişilikler sanattan anlamaz yada sanatçı olamaz gibi gösterilmesi,toplumun tamamen itelenmiş bir iç güdüsü dışından başka bir oluşum değildir.



 Sanatı anlamak ne sınıf ne ekonomi nede cinsiyet veya dünyanın en iyi sanat şehrinde ikamet etmekten geçmiyor.


Sanat ; tamamen insan vizyonun, hayal gücünün ,empati nezaketinin en önemlisi saygı duyma meziyetine sahip olması ile doğru orantıda olması sanata tam  manası ile  anlam kadar. 



Sanat, yüzyıllarca geçmişi olan ve o yıllar arasında büyük sanatcıların çıkması tesadüf müdür yoksa. 


Sadelik,yalınlık, sakinlik yüzyıllarına denk gelmesi sadece rastlantı mıdır.


Yapılan araştırmaların  çoğu dahi ve sanatcıların pekte normal olmadıklarıdır.. Diye bir savunma gelebilir ki,


 O cağlar da o sanatcılar toplumdan soyutlandıkları için kendilerini ifade etmek için sanatlarını icra ediyorlardı. 


O zaman bir anlam , yaşanmışlık ve duygu armonisi oluşturuyorlardı. Çelişki bir sanat oluşumunu yaratıyordu. 


Günümüz de  sanatın ne için  yapıldığı tam bir anlam kargaşası.Kendini ifade etmenin çok dışında seyrediyor ve çoğu insan sanatçı olabilmek için anormali oynuyor.


 Kime sanaçtı denmeli o sıfatın kime ait olduğu tam bir muamma .. 

  
En kötüsü bu sıfatı bizler bürüyoruz EGO mensuplarına.. Kimi Twitter sanatcısı kimi vücut sanatcısı kimi biz bilmeden bir ara sanacı olanlar...

Gercek sanat artık ücra köselerde , ismi kısık duyulan veya bizim duyamadıgımız, magazin ve basın yayın mecbalarında en okunmaz ve sorgulanmaz yerinde.. 


Eğer sanslı iseniz o küçük yazıları görebilir ve kısık sesleri duyarsanız bizde artık bır sanat sever ve sanatcıya değer veren kişilerin arasında iseniz..


Küçük yazılara ve kısık seslere değer vermeyi deneyiniz.


İlknur AKŞAN

Koca Elli, Kocaman Adam..

Koca Elli, Kocaman Adam..
Nasıl kocaman yürekli insan olunur.
Sevmenin koşulsuz ve  tamamen  yürek işi olduğunu..
Körce inanmanın saflık değil de insan kalmak olduğunu.
Her şey yıkıldığında buna da şükür demeyi öğrettin..
Koca Elli ,Kocaman Adam..

Sonra senli hatıralar edindim,
Küçükken teyip te çalan şarkılara eşlik ettik.
En sevdiğimiz tatlı pasta idi.
Zaman zaman uzun yollar bize eşlik etti..
Ben büyüdüm sen bana eşlik ettin..
Gölgen üstümde , sesin her yerde idi.
Senin asi, koca çeneli, hazır cevap  kocaman gülen kızındım..

Koca Elli, Kocaman  Adam..
Bulutlar geldi ansızın kara kara kocaman bulutlar,
Her yere bulutlara bulandı. Hisler çoğaldıkça çoğaldı.
Hüzün ve acı vardır da, bu başka bir şeydi, Hepsi benliklerinde evrim geçirmişti sanki.

Koca Elli ,Kocaman Adam..
Dünyanın senin etrafında değil de ,sen onun etrafında çark ettiğini anlattın.
Ölümün kapının önünde pusuda olduğunu , Ellerinde kayan hayatlar olacağını anlattın.
Her şey sessiz ,ölüm sessizliğinde olabileceğini , akanın sadece hızlı bir zaman olduğunu.
Elvedaların günlük değil de , bir ömürlük olabileceğini ,Özlemin nasıl can yakıcı olduğunu anlattın..
Sonra  koca elli, kocaman adam ,
Bütün hisleri alıp gittin yanında.
İnsanın nasıl kolu kanadı kırılmış o gün öğrettin,
Büyümenin yıllarca değil de bir günde olabileceğini.
Ağlayarak ta yürüne bileceğini, yanarken kor olmayı,
Ağız dolusu gülerken ,sessizce kan ağlamayı ,
Gündüzden çok geceyi sevmeyi öğrettin.

Koca Elli Kocaman Adam, 

Bilmediğim bir yerde olmak isterdim,

  • Konuşma başlangıcı: 9 Ağustos 2013
  • Ilknur Akşan

    Bilmediğim bir yerde olmak isterdim,
    Bir akşam üstü güneş uykusuna dalmadan ama rengini sarıdan çoktan atmış turuncuya bulunmasına da çok kalmamışken.. Fransa nın bir kenar mahallesinde sokağa saçılmış bir masada duraklamış tek kadeh bordo şarap eşliğinde etraf da tanımadığım onlarca yüz ile esinti de tenim de serin saten kumaş serinliği bırakmış ve ahenkine kaptırdığım aksan şenliğin de O an durmuş zamanın akmasına izin vereceğim sadece öylece zevk içinde gitmesine. Sadece tanıdık sen gelmelisin düşüncemde.. O anı senle paylaşmak yerine bencilce kendime harcamalıyım her saniyede ve bundan doyumsuz zevk almalıyım.. Bugünler için büyüttüğüm çocuğun haylaz – muzip gülüşünü bütün yüzüme yaymalıyım. Sadece sen tanıdık gelmelisin, uzaktan bir yerden hatırlıyor ama çıkaramıyor muş gibi saatlerce yada günlerce düşünmeliyim nereden hatırladığı ve sonra binlerce kez lanet etmeliyim hatıralarıma.. Tanıdık gelmelisin yıllar sonra bir cadde ortasında, yüzünde barındırdığın bilmediğim bir ifade ile yanımda gecen insanlar dan biri iken tanıdık gelmelisin uzun uzun bakmalıyım sana zamanın seni nasıl zalimce tükettiğine hayretler içinde kalıp inanamamış gibi tekrar tekrar bakmalıyım sana o ana kitlenip durmuş gibi zaman ,sana öylece bakmalıyım ne gördüğümü beynime kazarcasına , gözlerimin dolmasına izin verircesine bakmalıyım işte.. Seni son kez görürcesine içindeki birkaç parçanın dağılmasına izin vermeliyim, zamanın tükendiğini ve son zamanların çoktan koşup geldiğini bilerek sana bakmalıyım, Tek nefes seni soluyup yavaş yavaş nefes verir gibi sana bakmalıyım. Ve sakince hoşça kal demeliyim sana…